Ermeni Soykırımı tarihin en alçakça ve zamana yayılmış soykırımlardan biridir
Ermeni Soykırımı, tarihin en alçakça ve zamana yayılmış soykırımlardan biridir. İşçi sınıfı devrimcileri, olanı 1915 ile sınırlandırmadan ancak o tarihin üzerinden -ve öneminden- atlamadan Ermeni Soykırımı’nın devam ettiği düşüncesindedir. 1915'te kitle katliamlarının soykırıma evirilmesinin ardından bitmemiş, başta Ermeni ve Kürt kardeşlerimiz olmak üzere halklar nezdinde imha, inkâr ve asimilasyon araçları ile de devam etmişti.
Araçlar değişse de yumuşasa da soykırım algısı ve anlayışı sürüyor ve anlaşılan o ki, sürdürülecektir. Akla hemen şöyle bir soru gelebilir. Peki, ama neden?
Ulus devletlerin kurulduğu dönemlerde, egemen ulusun diğer ezilen uluslar üzerindeki kışkırtmalarının çoğaldığını görüyoruz.
Birincisi, ulus devletin sermaye birikimi ezilen ulustan toplanır; yani ezen ulusun ezilen ulus üzerinde her alanda mutlak hâkimiyeti ve egemenliği vardır. Egemen ulus sermayesinin çıkarları, ezilen ulus üzerindeki soykırım ve katliamlarını kendi işçi ve emekçilerinin çıkarlarıymış gibi meşrulaştırılır.
İkincisi egemen ulusun egemenleri, egemen ulusun işçi ve emekçilerinin yoksulluk ve ezilmişliklerinin öfkesinin ezilen ulusa bağlı küçük üretici, işçi ve emekçilere yönelterek iç savaşlar ve katliamlar örgütlemiştir. Bu katliamlar ulus sermaye birikimini artırarak ulus milliyetçiliğini ve argümanlarını kullanarak emekçi sınıfları politikasına yedekleyerek yapar. 1915'te Türk egemen sermaye sınıfının politik arenadaki ilk temsilcilerinden biri olan İttihat ve Terakki Fırkası ve o kadroların ardılları inkâr imha ve asimilasyon politikalarını sürdürmektedirler. Nedenleri çoğaltmak olasıdır.
Güncel, politik ve sosyal yaşamda her iki ulusun işçi ve emekçileri düşmanlaştırılmıştır. Ezen ulusun halkına gerçekler yerine tartışılmaz, araştırılmaz, sorulmaz ve sorgulanamaz tabular yaratılmıştır. Her ulus kör bir düşmanlık içinde kendi burjuvaları tarafından sömürülüyor, eziliyor. Ezilen ulus ise bununla birlikte sistematik bir soykırıma tabi tutulurken, ezen ulus halkı ise her türlü demokratik ve ekonomik hakkından mahrum bırakılıyor. Ezilen ulusun ekonomik yıkımı sermaye birikiminin el değiştirmesini de beraberinde getiriyor. Ezilen ulus ve onun işçi ve emekçileri, sosyal, kültürel ve politik olarak koyu faşist yasalarla sindirilmektedir. Neler getirdiğine dair örnekleri daha da artırabiliriz.
Soykırımcı ve katliamcı politikaların kökeninde, sermaye birikimini tamamlamak ve sömürünün azami hâkimiyetini eksiksiz bir şekilde sağlamak ilişkisi yatar. Ermeni Soykırımı’na buradan bakmak gerekir.
Emperyalist kapitalist barbarlık sisteminin pazar ve kaynak paylaşımının neden olduğu savaşların arkasında duran bu yalın gerçek gözardı edilmemelidir. Nazilerin, Yahudi tefeciliği tarafından finanse edildiği, tarihsel bir ironidir.
Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Yugoslavya halklar cumhuriyetini hatırlayacaksınız. Hani o parça parça ayrılıp birbirini boğazlayan Yugoslavya’dan bahsediyoruz. Buradan 6-7 Eylül olaylarını anmadan, hatırlatmadan geçemeyiz. Katliama uğrayan Rum ve diğer gayr-i müslimlerin malvarlıklarının yağmalanması, talan edilmesi, katliamın sınıfsal niteliği konusunda fikir vermektedir.
Bugün modern ulus sürecini tamamlamış bütün gelişmiş demokrasiler diye adlandırılan devletlerin tarihlerinde soykırıma fazlaca rastlarız. Amerikan emperyalizminin kuruluş tarihi, Fransa, Portekiz, İngiltere, Almanya, İspanya vb. sömürgecilik savaş tarihi aynı zamanda barbar katliamlar ve soykırımlar tarihidir. Amerika’nın sömürgelere ve pazarlara emperyalist müdahaleleriyle patlayan katliamlar bir süre sonra soykırıma dönüşmüştür. Örneğin Vietnam Savaşı, Meksika’nın işgali gösterilebilir.
Emperyalizm bu katliam ve soykırımları bazen kendi yapmış, bazen de halkların cellâtlığına soyunmuş cunta ve işbirlikçi sermaye sınıfına ait paramiliter güçler eliyle yapmıştır. Denebilir ki, 20. yüzyılın tüm soykırım ve katliam şebekelerinin ardındaki güç -bazen direkt bazen perde arkasında- emperyalist kapitalist barbarlığın eli, parası ve silahıdır. Kanımızca bu gerçekten bakmayan her politika egemen güçlerin şu ya da bu tarafına güç verecektir. Ermeni işçi ve emekçi kardeşlerimize değil…
Tarihin gördüğü katliamcı, talancı imparatorluklardan biri Osmanlı İmparatorluğu’nun sonu olan 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın sürecinde Ermeni Katliamı’nın yaşanması tesadüf değildir. 1. Paylaşım Savaşı sırasında ve sonrasında, halkların birbirine boğazlatılmasının yanında bir devlet mekanizması eliyle sistematik soykırıma tabi tutulması bizlere yeterince fikir vermektedir.
Osmanlı’nın artık kadrolarınca kurulan Cumhuriyet kadroları tarafından azgın faşist düşmanlık kampanyalarının sürdürülmesi, emperyalist kapitalist sistemin doğal karakteridir. Yine 1. Paylaşım Savaşı öncesinde ve sonrasında Rum halkı üzerinde uygulanan imha politikası sistemin doğal karakteridir.
Gayr-i müslimlerden farklı olarak aynı dinsel kökenden gelerek farklı ulustan olan Kürt halkı üzerinde yükselen ve hala vahşice sürdürülen imha, inkâr ve asimilasyon politikası azami kar için sömürgecilik ilişkisinin sürdürülmesinin faşist zora dayanan politikasıdır. 6-7 Eylül olayları diye tarif edilen ancak bize göre bir ulus sermayesinin en alçakça şekilde palazlandırma yöntemi olan katliam ve talan süreci, imha, inkâr ve asimilasyon diye tabir edilen soykırımcı politikalarının sınıfsal kökeni hakkında yeterince fikir vermektedir.
Vurgulamadan geçemeyeceğimiz diğer bir konu da Alevi emekçilerin uğradıkları faşist karakterli baskılardır. Dikkat ederseniz büyük çoğunluğu kendini egemen ulus milliyetinden Müslüman olarak tarif eden Alevi emekçiler, “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman” olmadıkları için olsa gerek, aynı baskı, imha, inkâr ve asimilasyon politikalarına maruz bırakılmışlardır.
Ezidi ve Süryani halkına karşı uygulanan sessiz imhanın, inkârın ve asimilasyonun yarattığı yıkım ve düşmanlıklar açısından da durum çok farklı değildir. Ezidi ve Süryani halkının yaşadıkları sessiz imhadır; imha, inkâr, katliam ve asimilasyondur. Faşist diktatörlüğün katliamcı, talancı, baskıcı yüzüdür bu. Tüm bu katliamların halklar arasında yarattığı yıkım ve düşmanlıklar, günlük konuşmalarda hakaretlerle vücut bulmuş, ezen ulusun kültürel şekillenmişliğine rengini vermiştir.
Biz öncelikle emperyalist kapitalist sistemin ve onların yerli işbirlikçileri tarafından işlenen alçakça soykırımı kınıyor ve bu tarihsel-politik suçların üretildiği bu zeminle hesaplaşacağımızı buradan deklare ediyoruz.
Tarihsel olduğu kadar güncel, güncel olduğu kadar tarihsel olan Ermeni sorunu politik bir sorundur. Bu politik sorunu çözecek güç, Türkiyeli işçi ve emekçilerle Ermeni halkıdır.
Ermeni sorununun politik sorumlusu ve suçlusu, tarihsel ve güncel olarak sürekliliği olan emperyalist kapitalist sistemin yerli işbirlikçileridir. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin faşist sermaye sınıfı ve onun her türlü egemenlik aygıtıdır.
“Ermeni sorununun tartışılması” adı altında konunun, bu katliamın tarihsel politik sorumluğunu taşıyan emperyalist kapitalist sistemin burjuva parlamentolarında şantaj ve tehdit malzemesi olarak kullanılmasını da nefretle kınıyoruz.
Bu, Ermeni halkının acılarını anlamak değil, onu kullanmak, istismar etmek ve o acılarla alay etmektir.
Ne olacak peki?
Türk parlamentosunda tartışılıp, “1915’te bir soykırım yerine felaket yaşanmıştır” dendiğinde, politik tarihsel bir gerçek olan Ermeni Soykırımı’nın olmadığını kabul mü edeceğiz?..
Bu politik sorunun çözüm halkası her ulustan ve inançtan ezilen halklardır. Ermeni sorunu, sahip olduğu doğal sınıfsal özden koparılarak ele alınırsa sadece Ermeni sorunu olarak kalacaktır. Dolayısıyla egemen sınıflar ve onların devletleri arasında düşmanlıklar yaratmaya devam edecektir. Altını çiziyoruz, Ermeni sorunu aynı zamanda Kürt sorunudur, Rum sorunudur, Ezidi sorunudur, Süryani sorunudur ve Alevi sorunudur. Kısaca emperyalist kapitalist sistem altında halklar hapishanesine çevirilen halkların sorunudur. Dolayısıyla çözümünün de bu barbarlık sistemini parçalama mücadelesinden geçtiğini düşünüyoruz. Bu Türkiyeli ve Kürdistanlı ilericilerin, devrimcilerin ve komünistlerin omuzlarında duran ilkesel bir görevdir.
Sorunun çözümü toplumun bütün emekçi sınıflarının ve ezilen halklarının demokratik talepler etrafında ortaklaşması, örgütlenmesi mücadelesinden geçiyor. Bu ırkçı egemen ideolojinin Türkiye halkı üzerindeki etkisini kırma anlamında önem taşıyor.
- Başta iki halk arasında olmak üzere düşmanlık yaratacak her türlü düzenleme, yayınlar ve kurumlar kaldırılmalı, bu suça yeltenenler haklar arasında düşmanlık yaratmaktan sorumlu tutulmalıdır!
- Ermeni halkına dayatılan her türlü faşist, sosyal, siyasal ve ekonomik yaptırımlar önşartsız kaldırılmalıdır!
- Bu, Ermeni ve diğer hakların uğradığı yıkımı ortadan kaldırmaz, yaralarını sarmaz, ancak maddi kayıpların telafisi toplumsal talep olarak getirilmelidir!
- Anadilde eşit parasız bilimsel eğitim sağlanmalı, halklar eğitimde söz hakkına sahip olmalıdır!
- Sağlık hakkı parasız eşit ve anadilde olmalıdır!
- Anadilde örgütlenme ve propaganda yapma ve yazınsal ürünler önündeki engeller ortadan kaldırılmalıdır!
- Kürdistan’da yürütülen kirli savaşa son verilmelidir!
- Silahlanmaya değil, sağlığa, eğitime ve insanların ihtiyaçlarına göre bütçe hazırlanmalıdır!
- Halklar arasında her türlü kardeşleşmeyi sağlayacak sanatsal, sportif ve kültürel etkinlikler bütünleşme için ihtiyaçtır.
Çitlerin olmadığı bir dünya inancıyla, hepinizi selamlıyor saygılar sunuyoruz…
[24 Nisan 2012'de Ankara'da yapılan "İnkar ve Yüzleşme" Sempozyumu'nda Alınteri adına yapılan konuşmayı kısaltarak yayınlıyoruz]