Hastalara ‘dua kağıdı’ yazılan sağlık sisteminin ‘İyi hekimliği savunmakta kararlıyız’ diyen hekimleri yürüdü
14 Mart Tıp Haftası’nda bugün, İstanbul Tabip Odası ‘Yaşanabilir doğa, barış içinde yaşam ve iyi hekimliğin yapabileceği bir ortam’ talebiyle Tünel'den Taksim Meydanı’na yürüdü. Öte yandan bir doktorun hastalarına reçete niyetine “dua kağıdı” verdiğinin ortaya çıkması üzerine TTB, bahsi geçen doktora soruşturma açtı.
Piyasalaşan sağlık sektörünün Sağlıkta Değişim Programı’yla hırpaladığı hekimlerin baş etmek zorunda olduğu bir diğer sorun ise hacamatçılık, üfürükçülük ve kocakarı ilaçları olarak özetleyebileceğimiz ‘alternatif tıp’. Bu ‘alternatif tıp’ yöntemleri eskiden dışında olduğu hastanelerin kapısından içeri bile sızmış görünüyor.
Sağlık hizmetlerinin daha önce altını çizdiğimiz türlü sebeplerden ötürü bulunduğu yetersizlik halinin hastaları hastanelerin dışına itmekte rol oynadığı kuşkusuz. Ancak hastanelerin geldiği son durum, işin artık çığırından çıktığını apaçık ortaya koyuyor.
Başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanlarının, sağlık hizmetlerinin içinde bulunduğu bu vahim durumu ifşa etme ve onarımının sağlanmasını talep etme çabaları ise sürüyor.
Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin Nilüfer’deki ek binası genel cerrahi polikliniğinde görevli Operatör Doktor A.T’nin, kendisine muayene gelen hastalara reçete yerine “Senin için dualık” diyerek dua listesi verdiği ortaya çıkmış, muhabir Lale Akasoy ise aynı doktora hasta göndererek olayı teyid etmişti.
Operatör Doktor A.T.’nin muayeneye gelen bir hastaya “Senin için dualık” diyerek dua kağıdı vermesi ve içinde domuz jelatini olduğu gerekçesiyle ilacını değiştirmesi basına yansımıştı. Muhabir Leyla Akasoy’un aktardığına göre, hastaya verilen dua kağıdında şunlar yer alıyor:
“2 rekât teheccüd namazı, ölüm murakabesi, kabre konuş tahayyül etme, sisileten rabıta.
113 Bismillahirrahmanirrahim, 100 Estağfurullah el azim, 100 Allahümme salli ala seyidine mahammedin ve ala ali seyidina muhammedin, 300 Lailaheillallah (Her yüzde Muhammeden Rasulullah), 100 ya Gaffar ya Seddar, 100 ya Hafiz, 100 Subhanallah ya Celil.
Şeyhimiz Pirimiz ceddi pakimiz Şeyh Seyyid Abdülkadir Geylani Hz.’nin 12 imam, Veysel Karani ve annesinin, Abdullah R. A, Amine Hatun R. A, Merhum Şey İbrahim Fadıl Özperhiz, merhum Şeyh İbrahim Yılmaz Efendi H.Z’nin, Şeyh Sadık, Mehmet baba ve hacı anneciğimizin ruhu şeriflerine hediye eyledim sen vasıl eyle ya Rabbim!”
Olayın basına yansıması sonrasında Bursa Sağlık Müdürlüğü, doktorla ilgili inceleme başlattı. TTB Bursa Tabip Odası Başkanı Doktor Güzide Elitez de, oda olarak soruşturma başlattıklarını bildirdi.
Artı Gerçek’in haberine göre, Sağlık çalışanlarının çalışma ortamından sağlık hizmetlerine erişim hakkına kadar pek çok sorunun dile getirildiği yürüyüşte, Türk Tabipler Birliği Merkez Konsey Başkanı Raşit Tükel, İstanbul Tabip Odası Başkanı Selçuk Erez, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey Üyesi Taner Gören, Diş Hekimleri Odası Başkanı Turhan Atalay ve çok sayıda hekim katıldı.
“2018 yılı 14 Mart Tıp Haftasını da sağlık alanında yaşadığımız sorunları, taleplerimizi duyurmaya çabasıyla adımladık. Her zaman ısrarla dile getirdiğimiz gibi bu yıl da; iyi hekimlik yapabilmemizin, sağlıklı bir toplum olabilmemizin yolunun demokratik, çağdaş, barışçıl bir ülke ortamında mümkün olabileceğini dile getiriyoruz.” diyen hekimler “İyi hekimliği savunmakta kararlıyız.” diyerek her yıl olduğu gibi bu yıl da Tıp Haftası’nın son gününde, Tünel Meydanı’nda buluşup hekim yürüyüşü gerçekleştirdi.
Yürüyüş için Taksim Tünel’de toplanan çok sayıda hekim ve basın mensubu için polis ekipleri seferber edildi. TOMA, çevik kuvvet ekipleri ve çok sayıda polisin hazır bulunduğu yürüyüş öncesi yoldan geçen bir adam ETHA muhabiri Ömer Akın’a saldırdı. Akın ve saldırgan olay sonrası ifadeleri alınmak üzere Taksim karakoluna götürüldü. Saldırgan Orhan Kolancı nezarete alındı. Muhabir ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı.
Galatasaray Meydanı’nda yapılan ve İncilay Erdoğan okuduğu basın açıklaması ise şöyle:
“Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın (SDP), uygulamaya başlanmasından bu yana geçen 15 yılda, Türkiye’de sağlık ortamını birçok açıdan etkilemiş; sorun çözme iddiası ve çeşitli vaatlerle gelen bu program sağlık alanında birçok yeni soruna yol açmıştır. SDP, kamu hastanelerinin yapısını değiştirmeyi, onları ‘idari ve mali özerkliğe sahip’ biçimde yapılandırarak rekabete açık sağlık işletmeleri haline getirmeyi amaçlıyordu. 2004 yılında Sağlık Bakanlığı hastanelerinde ‘performansa dayalı ek ödeme sistemi’ne geçilmesiyle başlayan bu sürece, Kasım 2011’de çıkartılan bir KHK ile Sağlık Bakanlığı teşkilat yapısında köklü bir değişikliğe gidilerek devam edildi.
Kaynakların ‘etkili ve verimli’ kullanılacağı iddiasıyla getirilen, ayrı tüzel kişiliğe sahip ve idari yönden özerk olan Kamu Hastane Birlikleri yapılanması, 6 yıl dolmadan, Ağustos 2017’de başka bir KHK ile kaldırılırken SDP’nin bu alandaki başarısızlığı da belgelenmiş oldu. 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanan Genel Sağlık Sigortası (GSS) sisteminde, prim ödeyemediği için sigorta kapsamı dışı kalan, bu nedenle kamusal sağlık hizmetlerinden yararlanamayanların sayısı 4.5 milyonu geçti. Aylık olarak ödenen GSS primi dışında, hastaneye başvurulduğunda ayrıca, muayene katılım bedeli, ilaç katılım bedeli, tıbbi malzeme katılım payı gibi 14 ayrı kalemde sağlıkta katkı payı ödeniyor. SDP’nin bir diğer ayağını 13 Aralık 2010 tarihinde tüm Türkiye’de uygulanmaya başlanan aile hekimliği sistemi oluşturuyor.
Bireysel ve toplumsal sağlık hizmetini birbirinden ayırarak birinci basamak sağlık hizmetlerini parçalı hale getiren, bölge tabanlı değil aile hekimine kayıtlı nüfusa dayalı sağlık hizmetinin verildiği, performans sistemi üzerinden sözleşmeli çalışmanın dayatıldığı, aile hekimlerinin koruyucu sağlık hizmetlerinden uzaklaşılıp polikliniklere hapsedildiği bu sistemde, sorunlar giderek artıyor. Sağlık alanında ciddi bir tahribata yol açan, eğitim, araştırma, kamu sağlığı gibi öncelikleri geri plana düşürüp “verimlilik ve kârlılık” söylemleri ile ticari bir anlayışı hâkim kılan SDP, çalışanların haklarının da baskılanmasını getirdi. Bu nedenle, 14 Mart sürecindeki ilk talebimizi, hekimlerin emeklerinin karşılığı olan, emekliliğe yansıyacak, güvenceli, görev tanımına ve liyakata uygun, tek işte çalışarak insanca yaşamaya yetecek bir ücret elde etmeleri ve emekli hekim ücretlerinin artırılması oluşturuyor.
Sağlık çalışanları açısından, sürekli hastalarla ve hastalıklarla ilgileniyor olmak, bir anlamda onlarla yaşamak fiziksel ve psikososyal çeşitli sorunların ortaya çıkmasına yol açıyor. Sağlık çalışanları olarak, 2014 yılından bu yana talep ettiğimiz ‘fiili hizmet süresi zammı’ için yasal bir düzenleme acilen yapılmalıdır. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti artıran unsurlardan biri de, şiddeti uygulayan kişilerin cezalandırılmayacakları ya da ciddi bir yaptırımla karşılaşmayacakları düşüncesidir. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddete hoşgörü gösterilmeyeceği, şiddet suçlarının mutlak cezalandırılacağı düşüncesinin yerleştirilmesi ve önleyicilik açısından, TTB Sağlıkta Şiddet Yasa Tasarısı bir an önce yasalaşmalıdır.
Mecburi hizmet yapmak üzere sağlık kuruluşlarına ataması yapılan çok sayıda hekim, haklarında yapılan güvenlik soruşturması tamamlanmadığı gerekçesiyle aylarca göreve başlatılmamakta; giderek artan sayıda meslektaşlarımızın ise güvenlik soruşturmaları olumsuz olduğu gerekçesiyle hekimlik yapmaları engellenmektedir. Hukuksal bir dayanağı olmayan güvenlik soruşturmaları kaldırılmalı; güvenlik soruşturmaları nedeniyle bekletilen ve bu soruşturmalar olumsuz geldiği için ataması yapılmayan tüm hekimler görevlerine başlatılmalıdır.
Yıllardır sağlık çalışanlarının sorunlarını dile getiriyoruz; her 14 Mart’ta taleplerimize uygun düzenlemeler yapılacağına ilişkin sözler veriliyor. Ancak, bugüne kadar Sağlık Bakanlığı ve hükümet yetkilileri tarafından, özellikle de 14 Mart dönemlerinde ‘Hekimlere müjde’ başlığı altında verilen sözler tutulmadı. Taleplerimizi bu 14 Mart’ta bir kez daha dile getiriyor, acilen karşılanmasını istiyoruz. Meslektaşlarımızın ve tüm sağlık çalışanlarının 14 Mart’ını kutluyor; hepimiz için yaşanabilir bir doğa, barış içinde bir yaşam, iyi hekimlik yapabildiğimiz bir sağlık ortamı diliyoruz. Tüm meslektaşlarımızı, birlikteliğimiz ve dayanışmamızdan gelen güçle, hekimlik değerleri ve etik ilkeler ışığında sağlık alanındaki mücadelemizi yükseltmeye davet ediyoruz.”