Şeker fabrikalarının özelleştirmesi ile ülkenin betona boğulacağını herkes biliyor
Şeker fabrikalarının özelleştirmesi ile ülkenin betona boğulacağını, NBŞ’nin yayılacağını, dünyanın beşinci büyük şeker pancarı üreticisinin NBŞ ve ithalata açılacağını herkes biliyor. Nitekim ABD Tarım Bakanlığı’nın raporları bile bizim gördüklerimizi onaylar şekilde. Bizim bildiğimizi ABD Tarım Bakanlığı raporları da saklayamıyor ama siyasetçimiz saklayabiliyor.
Şekeri özelleştirme savaşları iki tarafın karşılıklı argümanları ile geçen hafta çok sert geçti. Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada Türkşeker’in özelleştirilecek 14 fabrikasının kapsama alanının bin 575 köyde 1.25 milyon dekar alanda üretim yapan 47 bin 758 çiftçiyi etkileyeceğini duyurdu. Ne kadar gösterge olur bilinmez ama Turhal Şeker Fabrikalarının özelleştirme dışına çıktığı dedikodusu çıkınca Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB), hafta sonu “yok öyle bi’şey” şeklinde bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Geçen hafta benzer bilgiler ve analizlerle oldukça zengin geçti.
Çok açık ki özelleştirme işinin bir sonucunun daha fazla beton olduğunun herkes farkında. O kadar özelleştirme ile o arazilerin hiçbiri kamu yararına bir iş olarak geri dönmedi, AVM ve rezidans oldu. Eski özelleştirmelerin sonuçlarından, mevcut torba kanunlarda bu kadar rant içeriği olmasının, daha geçen yaz meraları ve zeytinlikleri inşaata açan torba kanun tartışmaları, belediyelerin deli gibi her yere beton dökmelerinden olsa gerek, beton bağlantısı tartışması ilk haftalarında toplumda hemen karşılık buldu.
İkincisi konu ise NBŞ’ciler. Nişasta bazlı şeker (NBŞ) üreticileri boyutu, ilginç bir şekilde hızlı karşılık buldu. Bu konuda son iki hafta o kadar çok rapor çıktı, o kadar bilgi tartışıldı ki toplumda bu konuda bir fikir birliği neredeyse tamamlanmak üzere. Bu bilgiler bize zaten kapasitelerinin dörtte biri kadar üretim yapan şeker fabrikaları özelleşince NBŞ’cilerin hızla bu alanı dolduracağı hissi veriyor. Hatırlarsınız geçen yazımda Cargill raporundan bahsetmiştik. Son günlerde ilginç bir şey oldu. Aslında Tarımdan Haber sitesinin 14 Şubat’ta yayımladığı rapor son 2-3 günde gündem oldu. Belli ki olayın beton boyutunu geçen toplum, bu boyuta da ilgi gösterdi ve Birgün’de çıkan habersonradan geniş bir şekilde tartışıldı.
NBŞ tartışmaları bununla bitmedi tabii. Zaten zararları konusunda çokça yazı var. Ama noktayı geçen hafta Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan “Nişasta Bazlı Şekerlerin (NBŞ) Sağlık Etkileri” raporu koydu.
Sağlık Bakanlığı, alanında uzman 12 bilim insanından oluşan Bilim Kurulu’na bir rapor hazırlattı. Rapor henüz yayımlanmadı ama sızdı. Raporda NBŞ’nin insan sağlığı açısından olumsuz etkileri olduğuna dair çok ciddi tespitler yer alıyor. Yayımlanır mı bilinmez. Ama rapora dair Bloomberg HT’den İrfan Donat çok temiz bir yazı yazdı. Sadece şu bilgi bile NBŞ’nin yasaklanması, özelleştirmenin de iptali için yeterli:
NBŞ kullanılan ürünlerde yüksek früktoz vardır. Halbuki sağlıklı beslenme önerilerinde günlük enerjinin yüzde 45-60 oranında karbonhidrat içeriği ve bunun da yüzde 15-20’sinin früktozdan gelmesi yer almaktadır. NBŞ ürünlerle aşırı miktarda früktoz alınmakta bu durum da metabolizmada anarşiye yol açmaktadır.
Şimdi siz bu bilgilere sahip olsanız şeker özelleştirmelerine itiraz etmez misiniz? Bakanlık üretimin devam edeceğini söylüyor. Herhalde kimse “AVM yapağız, NBŞ’cilere pazar açacağız” demez. Ama şu bilgiyi ekleyelim, Bakanlar Kurulu’nun şu an yüzde 10 olan NBŞ kota payını yüzde 50’ye kadar çıkartma yetkisi var ve kullanmıyor. Bir de NBŞ’cilere yerli tarım ürünleri ile üretim şartı veriyor. Bir Bakanlar Kurulu kararı ile yerli ürün kullanma şartı kalksa, kota ise yüzde 50’ye çıksa kim ne diyebilecek?
Sağlık Bakanlığı raporu ortada, bildiklerimiz ortada. O yüzden ne diyorsanız şimdi demelisiniz!
Şeker fabrikalarının satılmasının daha fazla beton ve daha fazla NBŞ anlamına geldiğine dair toplumda görüşler netleşirken, bilinen ama az konuşulan üçüncü boyutunu biraz daha açalım. O da ithalat. Bu ülkede yerli ve milli tartışmasına girmek yerine işin ekonomi politikasına girmeyi tercih edenler, üretim ilişkilerindeki gelişmeyi analiz edenler çok iyi bilir ki söylem değil eylemdir asıl analiz edilmesi gerekenler. Ayrıca ülkenin fosil yakıt politikası, beton politikası ne ise şeker politikası da odur. Hızlı bir sermaye aktarımı için çok daha hızlı ve keskin araçlar oluşturulmalı, üretim ve tüketim birleştirilmeli, bunlar arasındaki ilişkiler ise tek elden sağlanmalıdır. İthalat bunun en güzel örnekleridir. O yüzden de 2000 yılına kadar ithal kömür ile çalışan bir santralimiz bile yokken, şimdi ithal doğalgazdan sonra iki numaralı enerji kaynağımız.
Bütün bunlar için derin analizlere çok ihtiyaç var. ABD Tarım Bakanlığı raporları ise söylediklerimin ötesinde bazı şeylerin çok net ortada olduğunu gösteriyor.
ABD Tarım Bakanlığı her yıl ülkeler ve sektörler hakkında rapor yayımlıyor. Türkiye için en son Nisan 2017’de bir rapor yayımladı. 10 sayfalık rapor genel olarak şeker pazarı ile pancar ve nişasta bazlı şekerin pazar içindeki yerine dair çeşitli veriler derliyor.
Rapor Türkiye’nin Fransa, Almanya, ABD ve Rusya’dan sonra beşinci büyük şeker pancarı üreticisi olduğunu ortaya koyuyor. Ayrıca Türkiye’nin ithalatına dair bilgiler de veriyor. Hatırlarsınız geçen yazımda şeker stoklarının eritildiğini, son 15 yılda 1,5 milyon tondan 142 bin tona düştüğünü yazmıştım. ABD Tarım Bakanlığı raporunda çok ilginç iki bilgi var ki durumu açıklıyor.
Rapor Türkiye üretim ve stok kotaları konusunda ilginç bilgiler içeriyor. Yurtiçi satış için üretimin ertesi yıla aktarılması durumunda sonraki yılın kotasından düşüleceğini anlatıyor. Yani bu yıl kotanızdan artan satılmayan şeker varsa, gelecek yıldaki payınızdan düşülüyor. Özetle “stok yapma sat” diyor. Böylece 1,5 milyon ton stok payının nasıl 142 bin tona düştüğünü anlıyoruz. Ayrıca rapor stok miktarının da yüzde 4 ile sınırlı tutulduğunu söylüyor. Yani ülkenin başına bir şey gelse ithal şeker için kuyruklar an meselesi.
ABD Tarım Bakanlığı verileri tabii ki Türkiye’nin verilerini kullanıyor. ABD de Türkiye gibi kapitalist bir ülke. Ama bu verileri onlar bile biliyorken, bu politikalar onların raporlarından bile okunabiliyorken bizim bilmediğimizi siyaset nasıl düşünülebiliyor?
Raporda Türkiye’nin ithalat verilere yer verilmiş. 2015/16 döneminde Türkiye 278 bin 93 ton şeker ithal etmiş. Yani 15 yıl önce ihraç ettiği miktarı şimdi ithal etmiş. Peki kimden? Bir numarada Brezilya var. Brezilya’yı Cezayir ve Fas izliyor. Sonrasında Almanya ve Fransa gibi ülkeler var.
Yani yerli şeker söylemi Brezilya’dan şeker ithal etme anlamına gelmiş.
Raporun bir başka ilgi çekici noktası ise özelleştirmeye dair itirazlarımıza değiniyor oluşu. ABD Tarım Bakanlığı raporunda şu cümle çok açık değil mi;
Sosyal ve ekonomik nedenlerle Türk şeker pancarı üreticileri özelleştirmeye karşı durmaktadır. Özelleştirme karşıtlarının temel itirazları sadece kârlı olan fabrikaların kalacağı, kalanının kapanacağı ve işsizliği arttıracağıdır.
Şeker fabrikalarının özelleştirmesi ile ülkenin betona boğulacağını, NBŞ’nin yayılacağını, dünyanın beşinci büyük şeker pancarı üreticisinin NBŞ ve ithalata açılacağını herkes biliyor. Nitekim ABD Tarım Bakanlığı’nın raporları bile bizim gördüklerimizi onaylar şekilde. Bizim bildiğimizi ABD Tarım Bakanlığı raporları da saklayamıyor ama siyasetçimiz saklayabiliyor. Tamam siyaset bilmiyor gibi davranıyor ama o kentlerin vekilleri nasıl bilmiyor? Yoksa onlar da siyasetin bir parçası olarak bilmiyor gibi mi davranıyorlar? Ya da kimse o vekillere sormuyor mu? Kanımca birileri o kentlerin vekillerine bunu sorsa olay komple çözülür.
İşin aslı da bu.
Gazete Duvar